EMDR, son yıllarda artan bir şekilde uygulanan, göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işleme anlamına gelen güçlü bir psikoterapi yaklaşımıdır.
Günümüzde EMDR, birçok farklı terapi ekollerinden ögeleri içeren, farklı tanı almış durumlara özel standartlaştırılmış protokolleri bulunan, bütüncül bir terapi yöntemidir.
EMDR teorisinin altyapısını oluşturan modele göre beyin, fizyolojik temelli bir sistemle, her yeni deneyim aracılığı ile kendisine ulaşan bilgiyi işler, işlevsel hale getirir. Beyin bu işleme sürecini uykuda gerçekleştirir. Böylece o deneyimle ilgili öğrenme gerçekleşir ve o bilgi beyinde depolanır.
Kişi travmatik bir olay yaşadığında, beyine yoğun bir veri girişi olduğundan, beyindeki bu işleme ve depolama sistemi bozulur. Yeni veriler işlenip mevcut anı ağına entegre olamaz. Travmatik deneyim işlenemeden olduğu hali ile beynin raflarına kaldırılır, o hali ile depolanır. Bu deneyimi yaşayan kişide herhangi bir zamanda ,araya giren bir tetikleyici uyaranla, o deneyimin bir kısmı ya da bütünü tekrar tekrar zihinde canlanarak ruhsal semptomlara neden olur.
EMDR, işlenemeden rafa kaldırılmış olan bu tür izole anıların işlenmesini sağlayan fizyolojik temelli bir terapi tekniğidir. Ritmik göz hareketleri ile beynin uykudaki işleme özellikleri harekete geçirilerek, beynin zamanında yapamadığı işlemi yapmasını sağlar. Kilitli kalmış anı ile diğer anı ağları arasında ilişki kurulması, öğrenmenin sağlanarak bilginin adaptif bir şekilde depolanmasını mümkün kılar.
EMDR terapisi ile sadece semptomlar ortadan kalkmaz. Yeni bakış açısının kazandırdığı pozitif inançlar ve olumlu duygular kişinin kendisine, ilişkilerine, dünyaya bakışını da olumlu yönde değiştirip kişisel gelişim sağlar.