Cinsel işlev bozuklukları klinik pratiğimizde çok sık karşılaştığımız sorunlardır. Yapılan çalışmalarda, kadın ya da erkek ayrımı olmaksızın, ortalama her üç kişiden birinin yaşamlarının herhangi bir döneminde en az bir cinsel işlev bozukluğu yaşadığını ortaya koymaktadır. Çok sık rastlanan ve üstelik başarıyla tedavi edilebilir sorunlar olmalarına rağmen, ne yazık ki, cinsel yakınmalarla hekimlere ya da tıbbi merkezlere başvuru oranları ,görülme sıklığına oranla hala düşük kalmaktadır. Bunda toplumsal yapının , cinsellikle ilgili bir takım yanlış inanışların elbette etkisi büyüktür.
Cinsel işlev bozukluklarının bilinen tek bir nedeni yoktur. Sorunların altında biyolojik , psikolojik ve sosyal açıdan bir çok neden sayılabilir. Bir çok sistemik ve ruhsal hastalık , kullanılan ilaçlar cinsel işlevi olumsuz yönde etkileme riski taşımaktadır. Dolayısı ile cinsel işlev bozukluğu ile başvuran bir çift öncelikle sistemik olarak ayrıntılı bir değerlendirmeden geçirilmelidir. Biyolojik ve ruhsal hastalıklar bir yana cinsel işlev bozuklukları sıklıkla bir takım psikolojik faktörlere bağlıdır. Bu psikolojik faktörler ya ağırlıklı olarak eşlerin bireysel özellikleri (kişilik özellikleri, geçmiş travmatik yaşam deneyimleri) ya da çiftin ilişkisindeki sorunlar ile ilgilidir. Toplumsal nedenler, cinsellikle ilgili yargılar , cinselliğin bir tabu olarak algılanması, bekaretin aşırı önemsenmesi , formel bir cinsel eğitimin olmaması, cinsellikle ilgili doğru bilinen yanlış inançlar ülkemizde en önemli ve yaygın hazırlayıcı etkenleri oluşturmaktadırlar.
Altta yatan sistemik bir patoloji olmayan cinsel işlev bozukluğunun tedavisi psikoterapi ile sürdürülür (cinsel terapi). İlaç tedavisi birkaç özel durum dışında genellikle kullanılmaz. Cinsel işlev bozukluklarının psikoterapisi bazı özel durumlar dışında bireysel olarak yapılmaz, çift terapisi olarak sürdürülür. Çünkü sorun hem neden hem sonuç itibari ile çiftin sorunudur, üstelik terapi tekniklerinin önemli bir kısmı her iki eşin de varlığını gerektirir. Soruna göre değişmekle beraber ortalama 8-12 seans süren bir süreçte cinsel sorunun çözümü hedeflenir.
Buna karşın cinsel işlev bozuklukları ülkemizde ve dünya genelinde yanlış tedavi uygulamalarının en sık yapıldığı ruhsal sorunlardandır. Sorunun kaynağı psikolojik olmasına rağmen ruh sağlığı alanı dışında çalışan birçok kişi (hekim ya da hekim olmayan) bu sorunların tedavisi için hastalara uygun olmayan tedavi yöntemleri(!) uygulamaya çalışmakta , çiftlere umut vaad etmekte, ancak sorunun daha da karmaşıklaşmasına neden olmaktadırlar. Elbette ki psikiyatristler ya da psikologlarında cinsel işlev bozukluğuna sahip birey ya da çiftlerin tedavilerini üstlenmeleri için bu alana özgü yeterli eğitim alarak yetkinleşmiş olmaları gerekmektedir. Aksi halde yanlış ya da yetersiz tedavi deneyimleriyle sıkça karşılaşılmaktadır. Her başarısız tedavi girişiminin sorunun çözümünü daha da zorlaştırdığı, bir sonraki tedavinin de başarılı olma şansını düşürdüğü bilinmektedir. Bu nedenle cinsel işlev bozukluğuna sahip birey ya da çiftlerin sorunlarının çözümü için başvuracakları psikiyatristi doğru seçmeleri oldukça önem arz etmektedir.